Kâğıttan Hayatlar filmi Netflix’te en çok izlenenler listesine en üst sıradan giriş yaparak dikkatleri üzerine çekti. Bu bilgi sizi yanıltmasın çünkü filmi beğenenlerinin aksine olumsuz yorum yapanların sayısı da oldukça fazla. Sosyal medyada filmle ilgili paylaşımların altındaki yorumlara bakarsanız bu fikir ayrılığını net bir şekilde görebilirsiniz. Peki, Kâğıttan Hayatlar filmi başarılı olabildi mi? Gelin bunu beraber inceleyelim.
Filmin Konusu
Kâğıt toplayarak hayatta kalmaya çalışan ana karakterimizin yolu sokağa terk edilmiş bir çocukla kesişir. Çocuğun dramatik hikayesiyle, ana karakterin hikayesinin benzerliği bu iki karakterin birlikte yeni tecrübeler edinmesini sağlar. Film, sokaktaki dramatik hayata odaklanmanın yanı sıra eğlenceli taraflarını da ele almış(!). Bu kısmı biraz abarttıklarını düşünüyorum. Özellikle ana karakterin mahallede en sevilen kişi olduğunu göstermek için film açılışlarının ana karakterin herkese selam vermesiyle başlaması artık sıkmaya başladı. Ayrıca, Çağatay Ulusoy’un buna birebir benzer sahneyi Protector dizisinde de canlandırması senaristleri hiç rahatsız etmemiş.
Oyunculuklar
Çağatay Ulusoy demişken kariyerinden bahsetmemek olmaz. Yıllar içinde dram rollerinde kendini iyice geliştirdi. Protector dizisinde aceleye gelmiş senaryonun azizliğine uğramış olsa da bu filmde rolünün hakkını verdiğini düşünüyorum. (Protector çekim ve senaryo hatalarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.) Nitekim Çağatay Ulusoy dışında zaten kadro açısından çok zengin bir film izleyemedik. Ayrıca, “Netflix’teki çoğu yapımda onu görmeye başladık, artık abarttı.” yorumlarına kesinlikle katılmıyorum. Bir bölümün 140 dakika olduğu televizyon dizilerinde oynamak yerine dijital platformda birden fazla dizide yer almak bence bu yeni dönemde yapılabilecek en mantıklı hareket. Yakında Yeşilcam dizisiyle onu BluTv ekranlarında izleyeceğiz. Umarım, bu sefer güzel bir yapım ortaya çıkar.
Film İzlemeye Değer mi?
Sinema kapılarının seyircilere kapalı olduğu bu dönemde yayınlanan her filmin ayrı bir önemi olduğunu düşünüyorum. Bu kısır dönemi biraz olsun rahatlatacak filmlere ihtiyacımız olduğu aşikâr. Geçen sene peş peşe vizyona giren filmleri düşündükçe bu sene içimi bir sıkıntı kaplıyor. Ancak bu her filmi ne olursa olsun beğeneceğiz anlamı taşımıyor. Bu filmi eğer sinemada izlemiş olsaydım hayal kırıklığına uğrardım. Sonuçta sinemada bir filmi izlemek için ekstra zaman, para ve emek harcıyoruz. Ama evde kolayca izleyebildiğim bir film olduğu için boş bir zamanda izlenecek kategorisine bu filmi rahatça koyabilirim. Özellikle son sahneler etkileyiciydi. Zaten film tamamen son sahneler için kurgulanmış gibiydi. Filmi 7. Koğuştaki Mucize’yle karşılaştıranları gördüm. Bu iki yapımı karşılaştırmak için önce bütçelerine ve oyuncu kadrosuna bakmak gerekiyor. Bu karşılaştırmanın çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Zaten 7. Koğuştaki Mucize Netflix’e geldikten kısa bir süre sonra tüm dünyada Netflix’te en çok izlenen filmlerden biri olmuştu. Aynı etkiyi bu filmden beklemek çok mantıklı değil.
“Başkalarının çöpe attıklarıyla hayal kurmaya çalıştık.”
Dramatik sahnelerin daha kaliteli olmasını beklerdim. Türk insanı duygusaldır bu sahneyi onlara yediririz mantığıyla hareket edildiğini düşünüyorum. Açıkçası bu beni biraz rahatsız etti. Özellikle herkesin dileklerini anlatırken bir çocuğun “ölmeyi diledim çünkü büyürsem annem beni tanımaz” dediği sahnenin hemen ardında çalan müzik gerçekten çok alakasızdı. Tam o duygusallığı hissedecekken her şey bir anda bozuldu. Aynı sahneye instagramda arka fona Ahmet Kaya müziği konmuş versiyonuna denk geldim. O hali filmdekinden kat kat daha iyiydi (!) Bu sahnenin aksine bazı müzik seçimleri de gayet hoştu. Filmde geçen bazı müzikleri sizin için linkledim. Üzerine tıklamanız yeterli, keyifli dinlemeler. ( Müslüm Gürses – İtirazım var, Neşet Ertaş – Yalan Dünya, Gazapizm – Çöplük, Adamlar – Koca Yaşlı Şişko Dünya, Selda Bağcan – Ağlama Anne )
Kâğıttan Hayatlar Gerçek mi?
Eğer bir film bu soruyu sordurtmayı başardıysa o zaman başarılı olmuştur. Filmin senaryosunu Behzat Ç. dizisinden yakından tanıdığımız Ercan Mehmet Erdem üstlenmiş. Filmin gerçek bir hikâyeyi anlattığına dair resmi bir açıklama gelmedi. Ama konu seçimini beğendim. Özellikle geri dönüşüm konusunda önemli bir yer tutan kâğıt toplama olayına değinilmesi benim hoşuma gitti. Ancak kağıt toplamanın geri dönüşüm zincirindeki önemi biraz daha vurgulansaydı, daha iyi olabilirdi.
“Ketçapsız pilav karın doyurmaz.” repliği bana akşamları Beşiktaş çarşıda yediğim pilavları hatırlattı. Normal zamanda asla ketçap kullanmamama rağmen o sokakta yenilen pilavın ketçapla bambaşka bir tadı oluyordu. Şu sıkıntılı dönemleri geride bırakıp bir gece yarısı Beşiktaş’ta sokağın tadına varabilmek dileğiyle! Hepinize iyi seyirler!