Dizinin Konusu
İşiniz ve sevdiklerinizle olan ilişkileriniz git gide daha kötüye giderken mutlulukla uzaktan yakından alakanız olmadığını varsayalım. Bu durumu düzeltmek için elinizden hiçbir şey gelmezken(!), bir gün bir arkadaşınız çıkıp “Tüm sorunlarının çözümü SPA’ya gitmek.” dese “Hadi oradan!” deyip arkadaşınızı kovacağınıza eminim. Üstelik bu SPA’nın fiyatının 50 bin dolar olduğunu söylemiyorum bile. Evet, çaresiz bir adamın mutluluğu yakalamak için yapabileceklerinin sınırları yoktur. Ama Miles (Paul Rudd), sorunlarını çözmek için gittiği SPA’da klonunun üretilerek her şeyi daha karışık haline getirebileceğini nereden bilebilirdi. Hayır, bu bir spoiler değil. Çünkü fragmana ya da filmin afişine bakarsanız bu çok rahat anlaşılıyor. Hatta dizinin ismi bile kendi ele veriyor. Zaten senaryonun orijinalliğine güvendikleri için dizinin konusunu saklama gereksinimi duymamışlar.
Dizinin en çok sevdiğim kısmı olayları birkaç farklı açından bize izletmesi oldu. Dizi de aynı olayları Miles, Miles’ın klonu ve Miles eşinin gözünden izlemek çok eğlenceliydi. Böylece hikayeye tüm karakterlerin gözünden bakarak onlarla empati yapabiliyorsunuz. Bu tekniği daha çok kitaplarda görmeye alışığız. Bu tarz kitaplarını daha çok seviyorum çünkü olayları daha iyi anlamamızı sağlıyor. Bu yüzden Living with Yourself bu tarzıyla sürekli dinamik kalmanızı sağlıyor. Gelelim spoilerlı incelemeye… Eğer SPOILER butonunu açmazsanız herhangi bir SPOILER yemezsiniz.
Karşılaştığı sorunları kolay yoldan çözmeye çalışarak mutluluğa ulaşabileceğini sanmak insanoğlunun en büyük sorunlarındandır. Çok uzağa gitmenize gerek yok, bir düşünün. Etrafınızda işinden, sevgilisinden ve okuldan söylenen insanlar olduğuna eminim. Sorunları nasıl çözmeyi düşünüyorsun diye sorduğumuzda büyük bir çoğunluk “elimden hiçbir şey gelmiyor.” diye karşılık verir. Peki sorunları çözmek için bir şeyler yapmaya, elini taşın altına koymaya ne zaman başlayacağız? Miles, aslında tam da bu tarz insanları temsil ediyor. Çünkü kolay yolu seçip hiç bilmediği bir yere 50 bin TL vererek hayatının daha iyi olacağını düşündü. Hatta hatırlarsınız dizinin ilk sahnesinde sineği öldürerek “Rica ederim.” diye karşılık veriyordu. Ölen sineğe iyilik yaptığını düşünmesi bu hayattan bir beklentisi kalmadığını anlayabiliyoruz. Ama yine de ufak da olsa bir çıkış yolu her zaman daha cazip gelmektedir.
Paul Rudd’un diziyi neredeyse tek başına sırtlandığını söylersek yalan olmaz. Kate karakteri sık görsek de dizi Miles ve klon Miles üzerinden ilerlediği için Paul Rudd’un oyunculuğunun keyfini çıkarabileceğimiz çok sahne var. Özellikle Miles ve klon Miles arasındaki ruh değişimlerini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Bu da dizinin inandırıcılık seviyesini arttırarak olayların özümsenmesini sağlıyor. Hızlıca tüketmek için yeni dizi arayanlar için Living with Yourself doğru tercih olacaktır. İyi seyirler!