The Handmaid’s Tale, Margaret Atwood’un 1985 yılında yazdığı Türkçesi Damızlık Kızın Öyküsü olan kitaptan 2017’de uyarlanan distopya-drama dizisidir. Yayınlandığı ilk yıl olan 2017 yılında tam 8 kategoride ödül alarak 69. Emmy Ödülleri’ne damga vurmuştur.
- En İyi Senaryo
- En İyi Dram Dizisi
- En İyi Kadın Oyuncu
- En İyi Dram Dizisi Yönetmeni
- En İyi Görüntü (Bir Saatlik Dizi)
- En İyi Misafir Kadın Oyuncu(Dram)
- En İyi Kurgu (Kısa Dizi ya da TV Filmi)
- En İyi Prodüksiyon Tasarımı (Modern ya da Fantastik Dizi)
Aynı zamanda kitap 1990 yıllında bir film olarak uyarlamasına karşın dizi kadar ilgi görmemiştir. Peki, The Handmaid’s Tale neden izlenmeli ve bu dizinin günümüzde bu kadar ilgi görmesinin nedeni nedir?
Dizini Konusu
The Handmaid’s Tale, insanların hamileliği engellemek için kullandığı ilaçlar ve üremek dışında yapılan seksten dolayı tanrının insanları cezalandırarak doğum oranlarının azaldığına inanan bir distopyayı anlatmaktadır. Bu distopya, isimleri bile elinden alınan kadınların zorunlu temel ihtiyaçları dışında bütün haklarının elinden alındığı ve sadece doğurganlıklarından faydalanıldığı aynı zamanda erkeklerin egemen olduğu dindar bir toplumu ele almaktadır. Margaret Atwood, bu distopyayı yaratırken “1980’lerdeki muhafazakâr kesimin gücü eline geçirirse nasıl bir dünya olurdu?” sorusundan yola çıkmıştır.
Bu toplumda, doğurganlığı olan kadınlar toplanarak çocuğu olmayan yüksek mertebeli ailelerin yanına çocuk sahibi olmak için tabiri caizse cinsel köle olarak gönderiliyor. Bu toplumdaki gücü elinde bulunduran erkeklere komutan sıfatıyla hitap ediliyor. Komutanların eşleri, damızlık diye nitelendirdiğimiz cinsel kölelere göre daha düzgün bir hayat yaşıyor. Ancak aynı şeyi damızlıklar için söylemek mümkün değil. Her ayın doğurganlık için en verimli döneminde komutanlarla ilişkiye girmek zorunda bırakılan bu kadınlar eğer hamile kalmazlarsa hayatları zindana çevriliyor. Gerçi hayatları ne kadar normal tartışılır. Diziyi izlerken bazı sahnelerden rahatsız olabilirsiniz. Ancak bir kadının duygularının ve gerçek kimliğinin anlaşılması açısından bu sahneler önem arz ediyor. Özellikle Offred karakterine hayat veren Emmy ödüllü Elisabeth Moss’un harika performansı sizi duygu selinin içine çekiyor ve yüreğinizde bu duyguyu hissetmenizi sağlıyor.
Dizinin Günümüze Vurgusu
1985 yılında tasarlanmış bu dünyadaki bazı düşünceleri etrafımızda hala görüyor olmamız bizi bazı şeyleri sorgulamaya itiyor. Dizide damızlık olarak seçilen kadınların birçoğu dul ya da boşanmış kadınlardır. Günümüzde dul ya da boşanmış olmak dünyanın en normal şeyi olmasına rağmen hala bu kadınlara kötü gözle bakan insanların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Dizide hamile kalamayan kadınların suçlanması, onlara bu yüzden şiddet uygulanması ve erkeklerde hiçbir kusur yokmuş gibi düşünülmesi toplumumuzda da özellikle kırsal kesimde yaşayanların en büyük problemlerdendir. Dizinin alt metni olarak kadının asıl işinin annelik olması ve başka işler yapmasının mantıksız karşılanması vurgulanmaktadır. Günümüzde bu şekilde düşünerek kadının toplumdaki konumuna zarar verenlere çok sık rastlamaktayız. Beni en çok üzen durum ise bunu sıklıkla yine başka bir kadının yapıyor olmasıdır. The Handmaid’s Tale’nın bize en önemli öğretisi, cinsiyet gözetmeksizin kadın haklarına sahip çıkmazsak gelecekte bizi bir distopya değil koca bir gerçeğin beklediğidir.
Ülkemizdeki Dizi ve Filmler
Ülkemizde her gün kadına şiddet ve kadın cinayeti haberleri okumak olağan(!) bir durum olmaya başladı. Artık buna bir dur dememiz ve taşın altına elimizi koymamız gerekiyor. İnsanların sıklıkla takip ettiği dizi ve filmlerde bu konuya daha çok dikkat edilmesi gerekirken, bazı filmler kadına sözlü taciz gibi ciddi bir olayı mizahlaştırarak doğal bir şeymiş gibi gösteriliyor. Buna gülen insanların olduğunu fark ettikten sonra daha fazla etkileşim alabilmek için, bir kez bu sahneyi çekmekle yetinmeyip fragmanı da bu sahne üzerinden vermek çok düşüncesizce bir hareket. (Buraya tıklayarak sahnelere ve fragmana bakabilirsiniz.) Bununla beraber, kadın haklarını savunan bir karaktere hemen “Feminist feminist konuşma.” repliği yazıp seyirciyi güldürmek, feminizm yanlış anlaşılmasına ve anlamını yitirmesine neden oluyor. Feminizmin “kadınların üstün olduğunu savunmak” olarak toplumda bulduğu karşılık “eşitliği savunmak” olarak bulduğu karşılıktan daha fazladır. Bunun tek nedeninin tabii ki dizi ve filmler olduğunu söyleyemeyiz ama büyük bir payı olduğunu da görmezden gelmemek gerekir.
Teknoloji geliştikçe sosyal medya üzerinden herhangi birine ulaşmak ve onun hakkında yorum yapmak o kadar kolaylaştı ki; hamile olan bir kadının bile linç edilmesi olası bir durum oldu. Geçtiğimiz günlerde Hazal Kaya’nın sosyal medyada gündem olduğunu görünce acaba yeni bir diziye mi başlayacak diye merakla habere tıklarken karşıma çıkanlar karşında şoke oldum. Hamileliğine dair çok güzel bir fotoğraf paylaşmasına rağmen, insanlar o kadar nefret dolu yorumlarda bulunmuş ki; bu insanlara söyleyecek bir söz bile bulamıyorum. (Buraya tıklayarak yorumlara bakabilirsiniz.)
İnsanlar üzerinde olumsuz etkiler bırakan dizi ve filmler olduğu sürece, bu bozulmuş düzene dur demek için The Handmaid’s Tale gibi eserler her zaman var olacaktır. Sessiz kalmak hukuk literatüründe durumu kabul etmek anlamına gelmemesine karşın gerçek hayatta susmak en tehlikeli kabul ediştir. Bu yüzden dizinin vermek istediği mesaj çok nettir: Ne aşkın rengi vardır ne de hakların cinsiyeti. Susma! Çünkü yalnız değilsin. Sesini duymaya ihtiyacı olanlar için, susma.