Bu yazıya nasıl başlayacağımı inanın hiç bilmiyorum. Bu yazıyı yazdığım için belki farklı düşünenler de olabilir ama ben sadece hissettiklerimi sizlere aktarmak istiyorum. Çok garip bir dünyada yaşıyoruz. Empati duygusundan uzak, sadece kendi duygularımızın ön planda olduğu bir hayatı yaşamakla o kadar meşgulüz ki etrafımızda olup bitenleri fark edemiyoruz. Sanal alem hayatımızda çok büyük bir yer edinmeye başladı. Yaptığımız etkinliklerin tadını çıkarmak yerine önce sosyal medyaya fotoğrafını koymaya çalışıyoruz. İnsanların bizim hakkımızda ne düşündükleri bizim gerçekten kim olduğumuzdan daha önemli olmaya başladı. Deli gibi üzgün olmamıza rağmen mutluymuş rolü yapmaya alıştık.
Ancak sosyal medyada tanıdığım biri vardı ki bana çok şey kattı. Evet, istemeden de olsa bana çok şey öğretti. En önemlisi olduğumuz durumu kabul edip onunla dalga geçmeyi, içinde bulunduğumuz olumsuz duruma rağmen söylenmek yerine sonuna kadar savaşmayı öğretti. Onu bu kadar popüler değilken daha TEDx konuşmasını bile yapmamışken yaklaşık 2 sene önce kendisiyle dalga geçtiği bir fotoğrafla tanımıştım. Beni derinden etkilemişti çünkü hemen hemen aynı yaşlarda olmamıza rağmen ben saçma sapan mevzular için moralimi bozarken o tek bacağıyla dimdik ayakta duruyordu. Evet, kimden bahsettiğimi çok iyi anladınız. Neslican Tay. Yüreklere kazınan adıyla Demir Leydi!
Onun hakkında yazmak istedim çünkü sosyal medyada gördüğüm bazı şeyler beni aşırı rahatsız etti. Bu yazıda o yazılan iğrenç şeylere yer vermeyeceğim ama şunu net bir şekilde söylemek istiyorum. Kanserle savaşan bir insan hakkında bile “primci” diyebilecek kadar taş kalplisiniz. Siz bu dünyada ne birini sevmeyi ne de sevilmeyi hak ediyorsunuz.
Ateş Düştüğü Yeri Yakar
Bu atasözünü çok seviyorum. Çünkü insanlar kendi başlarına gelene kadar asla bir konu hakkında düşünmez, düşünmek istemez. Bundan 3 yıl önce kendi romanımdaki kanserle savaşan ve sayılı günleri kalan bir karakteri anlatabilmek için araştırmalar yapmaya başlamıştım. Filmler izledim, kitaplar okudum, insanlarla konuştum. O zamana kadar hiç düşünmediğim bir şeyi fark ettim. “Bir insan öleceğini bilse, hayatını nasıl yaşar?” Önemli olan cevap değildi, bu sorunun varlığıydı. Araştırmalarımı tamamladığımda yazmaya başladım ve o gece yazımı sabaha karşı saat 5 gibi bitirmiştim. Yazı yazarken yazdığım karakterin psikolojisini yaşayan biri olduğum için o gece yüreğimde tarif edemeyeceğim bir duygu yoğunluğu vardı. Ben kurgu olan bir olaydan bu kadar etkilenebiliyorsam, gerçekten bunu yaşayan insanların yaşadığı duyguyu düşünemiyorum bile. Bu yüzden onun hayata bu kadar enerjik bakışıyla karşılaştığımda çok etkilenmiştim.
Biliyorum herkes onun durumuna üzüldü ama sizi üzülmekten daha fazlasına davet ediyorum. Bugün sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra yarın yine her şeyi unutup hayatımıza devam edenlerden olmayalım. Bu insanları anlamaya çalışalım. Onlara acıma duygusu ile yaklaşmayalım. Çünkü bu insanların bizim acıma duygumuza ihtiyaçları yok. Onlara baktığımızda suratımızı hüzün kaplamasın. Bu insanlar sadece “sıradan” olmak istiyorlar. Bizim o beğenmediğimiz “sıradan hayatı” yaşamak için savaş veriyorlar. Elimizdekinin değerini onu kaybetmeden önce bilelim. Evet bu dünyada Neslican Tay gibi birçok hasta var. O sadece bu mücadeleyi veren insanların sözcüsü olma fırsatını yakalamıştı. Ama ne yazık ki yemediği hakaret kalmadı. Bazen keşke bu kadar tanınmasaydı diyorum. O zamanlar çok güzeldi çünkü daha kötü insanlar onu henüz fark etmemişti ve o insanların saçma sapan düşüncelerine cevap vermek zorunda kalmıyordu. “İnsanlar zannediyor ki tekrar tekrar kanser olurken popülerliğimin artmasından memnunum. Şaka gibisiniz kanser olmaktan bahsediyoruz hemdex4 kere bunun karşılğında milyoner olsam bile bu kadar acıyı yaşamayı asla tercih etmezdim. Popülerlikte neymiş?” Keşke bu tarz tweetler atmak zorunda bırakılmasaydı…
Artık öyle bir hal aldı ki, insanların acılarına bile saygı gösteremez olduk. Üzülmeyi, saygı göstermeyi bilmiyoruz. Duygularımızı sosyal medya üzerinden yaşamayı çok seviyoruz. Beğenilme hırsı, bütün duygularımızın önüne geçiyor. Hatta kendimizin bile. Hayatın devam ettiği tabii ki bir gerçek. Biri doğarken biri ölecek. Ama ikisinin de duygularını yaşamaktan aciziz. Bunun örneğini Neslican’da çok net bir şekilde gördük. Her ne kadar kabul edemesek de…
Keşke Neslican’ın vefatıyla ilgili paylaşım yaptıktan hemen sonra sanki öyle bir olay yaşanmamış gibi eğlenirken paylaşımlar yapılmamış olsaydı. Duygularınız beğenilme hırsınız kadar gerçek olsaydı keşke. İnsanların hakkımızda ne düşündüğünü umursamak yerine kendimizi umursasak ve hayatımızın tadını çıkarsak belki de duygularımız daha gerçekçi olabilir. Yazıma ve Demir Leydi’ye onun bir paylaşımıyla veda etmek istiyorum.
“İnstagramı seviyorum ama herkesin her şey mükemmelmiş gibi davranmasını, kendilerini kusursuz göstermelerini sevmiyorum. Kusursuz değiliz ki. Kusursuz hayatlarda yaşamıyoruz. Hayatımızda acı da var, mutsuzlukta var. Bazen de kızarabiliyoruz, sivilcelerimiz olabiliyor. Ya da canımız sıkkın olabiliyor. Her şeyi buraya yansıtamayız tabi ki. Ama görüntümüze kadar illa mükemmel yansıtacağız diye de bir şey yok. Ne varmış benim burnumda kemik varsa, bacağım demirdense, bugün güzel gözükmüyorsam? Biz böyle güzeliz aslında farkında değiliz. Herkes farklılıklarıyla güzel. Tek düze olsa çok sıkıcı olmaz mıydı? Herkes aynı gözükse? Bırakın bunları. Kendinizi sevin olduğunuz gibi. Siz makyaj olmadan da, instagramın direttiği o harika vücut olmadan da güzelsiniz farkına varın. Eşsiz bir canlıyken bu instagram trendlerine uyarak kendinizi kusursuz göstermeye çalışma adı altında herkesleştirmeyin..
Sevin kendinizi. Ruhunuz başka bir bedende can bulmayacak. Sevin bedeninizi🎈 Neslican Tay.”
Huzur içinde uyu.
O’nun verdiği bu mücadeleyi daha iyi anlayabilmemiz için aşağıya birkaç öneri bırakıyorum. Fırsat bulursanız mutlaka izlemenizi-okumanızı öneririm, belki bir şeyleri değiştirmeye bu filmler&kitaplar sayesinde başlayabiliriz.
Film&Kitap Önerileri
- The Fault in Our Stars (Aynı Yıldızın Altında)
- A Walk to Remember (Uzaktaki Anılar)
- 50/50 (Şansa Bak)
- My sister’s keeper (Kız Kardeşimin Hikayesi)
- Sweet November (Kasımda Aşk Başkadır)
- Me Before You (Senden Önce Ben)
- The Bucket List (Şimdi ya da Asla)
- Intouchables (Can Dostum)
- The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi)
- Seven Pounds (Yedi Yaşam)
- Kelebeğin Rüyası
- Aynı Yıldızın Altında (Kitap)
- Senden Önce Ben (Kitap)
- Mavi Saçlı Kız(Kitap)
- Sol Ayağım(Kitap)