İlk iki sezonuyla beklentilerin üstünde bir izleyici kitlesine ulaşan La Casa De Papel 3. Sezonuyla 19 Temmuz 2019 tarihinde hayranlarına kavuştu. Dizi ilk olarak İspanyol kanalı olan Antena 3 kanalında 2 Mayıs 2017’de yayın hayatına başlamıştı. Dizinin büyük ilgi görmesine kayıtsız kalamayan Netflix, diziye yatırım yaparak 25 Aralık 2017’de kendi platformunda diziyi yayınlamaya başladı. Böylece “3. Sezon gelecek mi?” sorusu yerini “4. Sezon onayı ne zaman gelecek?” sorusuna bırakmıştı.
İzlenme İstatistikleri
Netflix’in yayınladığı verilere göre La Casa De Papel ilk haftasında 34,355,956 defa izlenerek ana dili İngilizce olmayan diziler arasında en çok izlenme rekorunu ele geçirmiştir. Aynı zamanda geçtiğimiz günlerde Stranger Things dizisi de dört gün içerisinde 40.7 milyon izlenerek en çok izlenen dizi rekorunu sırtlamıştı. Hatta verilerin yayınladığı o tarihte 18 milyon izleyicinin diziyi çoktan bitirdiğini dile getirmişlerdi. Netflix’in yayınladığı bu veriler, yaptığı akıllı yatırımların karşılığını aldığını net bir şekilde göstermektedir.
Dizinin Konusu
Gelelim çok beklenilen La Casa De Papel 3. sezonuna. Diziler konu işleyişi bakımından birkaç bölüme ayrılmaktadır.
- Genel bir konuyu tüm sezona yayarak izleyicinin ilgisini dinamik tutmaya çalışan diziler
- Genel bir konuyu işlerken aynı zamanda her bölüm işlediği konuyu tamamen bitiren diziler
- Her bölümün sonunu heyecanlı bir şekilde bitirerek bizi heyecanlandırıp bir an önce bir sonraki bölümü açmamızı sağlayan diziler
La Casa De Papel, son maddeyi kapsayan bir konu ilerleyişiyle karşımıza çıkmaktadır. Netflix, bütün bölümleri aynı anda yayınladığı için bu özellik bir avantaja dönüşerek dizinin sürükleyiciliğini arttırmaktadır. Ancak “Acaba bir sonraki bölümde ne olacak?” beyin fırtınasını yapmaya vakit olmadığı için bu özellik zaman zaman bir dezavantaja dönüşmektedir. Bir sonraki bölümün ilk birkaç dakika içinde cevabı öğrenerek beklentisi yüksek olan izleyicinin karşısında, dizinin temposu izleyicinin enerjisinin altında kalmaktadır.
Dizi neden Prison Break’ı Anımsatıyor?
Aynı zamanda diziyi izleyenlerin en çok yaptığı yorumlardan biri, dizinin Prison Break’ı hatırlatmasıdır. Konusu bakımından pek ortak noktası olduğunu söylemek zor olsa da ben de aynı izlenime kapıldığımı dile getirmek istiyorum. Ne kadar Profesör – Scofield benzetmelerinden olduğu düşünülse de bunun en büyük sebebinin dizinin konu işleyiş temposundan kaynaklandığını düşünüyorum. Prison Break dizisi de bölüm sonlarını çarpıcı şekilde yapıp bir sonraki bölümü açmamızı sağlıyordu. Bu iki diziyi karşılaştırmak gerekirse, La Casa De Papel’in çok büyük bir eksikliğinin olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İki sezondur hatta neredeyse üç sezondur doğru düzgün en az ana karakter kadar akıllı bir dedektif karakteri izleyemedik. Hatırlarsanız iki sezon boyunca o kadar şeye dikkat ederken bir türlü bankanın içinden nasıl kaçabilirler sorusuna doğru düzgün odaklanmadıkları için suçluları ellerinden kaçırmışlardı. Bunun aksine karşılıklı her detayı düşünülmüş FBI özel ajanı Mahone ile Scofield’ın satrancı andıran hamlelerini izlemek daha keyifliydi.
Yeni Karakterler
Sezonun sonlarına doğru özel bir dedektifi olaya dahil etmeye çalışıyorlar ama bu dedektifi çılgın bir karakter gibi yansıtmaya çalışmaları yapmacık görünmesine neden oluyor. Hatta sürekli şeker yemesi bana Death Note’daki L karakterini aşırı hatırlattı. Bu yüzden diziye yeni dahil olan Alicia karakterine ısınabildiğimi söyleyemeyeceğim. Bunun dışında yeni gelen karakterlere ısınmak daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Palermo karakteri, Berlin’den boşalan delilik kontenjanını çok iyi doldurmaktadır. Bununla birlikte, fragmanda gördüğümüz ve tam beklenilen gibi flashbacklerle Berlin’i izlemek çok keyifliydi.
“Bu bir soygun ya da sisteme meydan okuma değil, bu bir savaş.”
Yukarıda sıraladığım olumsuzlukların aksine “3. Sezon nasıl bir konu işleyebilirler ki?” ön yargılarını kıracak bir şekilde güzel bir konu bulmuşlar. “Ancak problemler daha farklı çözülebilir miydi? İlla bu şekilde mi olmalıydı?” diye düşünecek olursak evet daha farklı olabilirdi. Fakat La Casa De Papel’in kendine has bir tarzı olduğunu unutmamak lazım. Ek olarak, Úrsula Corberó (Tokyo) ve Álvaro Morte’nin (Profesör) Melikşah Altuntaş ile gerçekleştirdiği çok güzel röportaj bulunmaktadır. Özellikle Álvaro Morte’nin İngilizcesinin akıcılığı ve Úrsula Corberó’nun bütün İngilizce soruları anlayıp İspanyolca cevaplayışının yanı sıra birçok güzel detayı bu röportajda bulabilirsiniz. İyi seyirler.
Bonus
Diziye has bir özellik olan karakterlerin kendi isimlerini yerine şehir isimleri kullanmaları gerçekten farklılık yaratmaktadır. Bununla beraber diziye İstanbul karakterinin geleceği yönünde çıkan bazı söylentiler izleyiciyi heyecanlandırmıştı. Hatta bu karakteri Nesrin Cavadzade canlandıracağı yönünde kesin haberler bile yapılmıştı. Bununla birlikte Burak Yeter’in My Life Is Going On şarkısına yaptığı remix müziğinin de yeni sezonda yer alacağını pek çok haber sitesinde okumuştuk. Netflix’in Türkiye pazarına önem verdiğini ve bunun için yatırımlar yaptığını biliyoruz. Geçen sezon tanıtımı için Türkiye’ye özel tanıtım videosu yayınlaması bu dedikoduların gerçekleşmesi yönündeki umutlarımı yeşertmişti. Ancak beklenilenin aksine bu söylentiler sadece birer dedikodu olarak haber sitelerinde yerini almaktan daha ileri gidememiştir.
Güzel yerlere değinmişsiniz kaleminize sağlık.
Teşekkürler.
Son zamanlarda okuduğum en iyi La Casa De Papel 3. sezon incelemesi olmuş. Yazılarınıza bu şekilde devam edin 👍🏽